Peygamberimiz, “Allah’ın mümine olan merhameti, şefkati, acıması; bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.” buyurmuştur.
Bu hadisi şerife iyi odaklanmak lazım. Düşünebiliyor musunuz? Anandan, babandan daha merhametli bir Rabbimiz var!
Veya şöyle düşün: Sen kendi çocuğuna ne kadar merhametlisin? İşte oradan Rabbimizin bize olan merhameti biraz olsun anlaşılabilir.
Büyükler bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:
“Allah eğer Mahşer Günü sorsa idi, ‘Seni ben mi hesaba çekeyim, yoksa annen baban mı hesaba çeksin?’ cevabım ‘Ya Rabbi, beni hesaba sen çek.’ olurdu. Çünkü biliyorum ki Rabbim bana anamdandan babamdandan daha merhametlidir.”
Şimdi düşün: Senin çocuğunu biri sevmese, ona zulmetse, ona merhamet duyguları beslemese idi o kimseye karşı nasıl olurdun?
Veya senin çocuğuna bir kimse merhamet duyguları beslese, onu sevse, onu kollasa, ona sahip çıksa idi o kimseye karşı nasıl olurdun?
Rabbimiz de kullarına karşı aynı tutumdadır kardeşlerim. Bizim çocuğumuzdan daha merhametlidir Rabbimiz kullarına.
Buradan anlamamız lazım: Bizim çocuğumuza karşı zulmeden veya merhamet edenin konumu nasıl değişiyorsa, Rabbimizin kullarına olan tutumu da aynıdır.
Kullarına merhameti, şefkati, düşkünlüğü olan kula Allah’ın ayrı bir bakışı; kullarına zulmeden, acımayan kula ise ayrı bir tutumu olur.
Allah dostlarının hayatına baktığınız zaman, onların yaptıkları amel ile, öğrendikleri ilim ile o makamlara çıkmadıklarını görürsünüz.
Onları o makamlara çıkaran, Allah dostu yapan şey; Allah’ın kullarına olan merhametleri, düşkünlükleridir.
Öyle merhamet etmişler ki; insanların isyanları, ibadetsiz ve itaatsiz olmaları onların uykularını kaçırmış, iştahlarını kesmiş, neşelerini almıştır.
Allah dostlarına bir kulun bile ateşe gitmesi çok ağır gelmiştir.
Hz. Nuh’tan Bir Örnek
Hz. Nuh 950 sene yaşamıştır. Devamlı ümmetine anlatmış, tebliğ etmiştir.
Hani derler ya: “Nuh demişler ama peygamber dememişler.”
Artık bir zaman sonra Rabbine niyaz etmiştir:
“Ya Rabbi! Eğer bunların nesillerinden de bir şey gelmeyecekse hepsini helak et; ama benim ehlimden birine bir şey yapma.” demiştir.
Allah buyurmuştur ki: “Tamam ya Nuh, senin ehline bir şey yapmayacağım.”
Tufan kopar ama Hz. Nuh’un oğlu ve hanımı gemiye binmez ve helak olurlar.
Hz. Nuh, “Ya Rabbi! Hani benim ehlime bir şey yapmayacaktın?” der.
Allah buyurur ki:
“Ya Nuh, senin ehlin senin soyundan gelen değil; senin yolundan gelendir.”
Ve Hz. Nuh’a şöyle hitap eder:
“Bak, bir oğluna bile dayanamadın, merhamete geldin. Ama benim kullarıma merhamet etmedin, hepsinin helak olmasını istedin. Oysa benim kullarıma olan merhametim, senin oğluna olan merhametinden daha fazlaydı.”
Bunun üzerine Allah, Hz. Nuh Peygamber’den şefaat hakkını almıştır.
Yarın Mahşer Günü Hz. Nuh şefaat edemeyecektir.
Hz. Peygamberimizin Merhameti
Gelelim bizim Peygamberimize…
Taif’te bir şehir onu taş yağmuruna tutmuştu.
Yanına gelen Hz. Cebrail’e şöyle buyurdu:
“Sakın ilişme onlara; onlar bilmiyorlar. Bilselerdi yapmazlardı.”
Bu sözüyle merhamette zirve olduğunu göstermiştir.
Uhud Günü’ne ne demeli?
Savaşın ardından gözyaşı döken Peygamberimize sahabe:
“Ya Resulullah! Bunlar için mi ağlıyorsun?” dediklerinde, Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“Nasıl ağlamam! Ebedî olan cehenneme gittiler. Eğer onlara ulaşabilseydik, belki içlerinden bir tanesini kurtarabilirdik. Meziyet, insanları cehenneme götürmek değil; insanları Allah’ın rahmetine götürmektir.”
Allah, Hz. Nuh’un aksine davranan Peygamberimizin bu merhametinden dolayı ona **“Makâm-ı Mahmûd”**u vermiştir.
Hz. Musa’dan Bir Kıssa
Allah, Hz. Musa’ya şöyle buyurmuştur:
“Seni niçin peygamber seçtiğimi anlatayım mı? Ya Musa, Şuayb Peygamber’in yanında çobanlık yaparken bir koyunu kaybetmiştin. Günlerce, gece yarıları dahi aradın. En sonunda buldun. Aldın o koyunu, bağrına bastın. O mahlukuma olan merhametin yorgunluğunu ve açlığını unutturmuştu. O koyuna olan merhametin o kadar hoşuma gitti ki, seni peygamber seçtim.”
Elbette Allah, Hz. Musa’yı peygamber seçecekti; ama bu olayla bir vesileyi bize anlatmıştır.
Bir hayvana olan merhamet Rabbimizin bu kadar hoşuna giderse, bir insana olan merhamet Rabbimizin ne kadar hoşuna gider, düşünün!
Yunus Emre ne güzel söylemiş:
“Elif aldık ötürü, ilmi aldık götürü. Yaradılanı sevdik Yaradan’dan ötürü.”
Hz. Ebubekir’in Merhameti
Sahabeler arasında merhametiyle zirvede olan Hz. Ebubekir’den bir örnek verelim.
Peygamberimiz bir gün mecliste şöyle buyurmuştur:
“Hz. Ebubekir şu anda öyle bir dua etti ki, Allah bu ettiği dua hürmetine onun imanını yanına, hepinizin imanını koysalar; Hz. Ebubekir’in imanı daha ağır basar.”
Sahabeler,
“Ya Resulullah, ne dua etti ki Allah’ın bu kadar hoşuna gitti?” diye sordular.
Peygamberimiz buyurdu ki:
“Hz. Ebubekir ellerini açtı ve şöyle dua etti: ‘Ya Rabbi! Benim bedenim o kadar büyük, o kadar büyük yarat ki; cehennemi benim bedenim doldursun. Bütün kullarına vereceğin cezayı bana kes. Beni onların yerine yak Ya Rabbi!’ dedi.”
Bunu duyan sahabeler hüngür hüngür ağladılar.
İşte Hz. Ebubekir olmak böyle bir şeydi kardeşlerim.
Allah’ın kullarına merhameti sebebiyle Allah ona büyük ikramlarda bulundu.
Beyazıd-ı Bistami ve Demirci
Beyazıd-ı Bistami büyük evliyalardandır. Adı Tayfur, künyesi Beyazıd’dır.
Bir gün Allah’a niyazda bulunur:
“Ya Rabbi, bana zamanın kutbunu bildir ki onun yanına gideyim, sohbetinden istifade edeyim.”
Allah ona murakabe halinde bildirir. Beyazıd-ı Bistami gider, o kişiyi bulur.
O kişi bir demirci ustasıdır.
Beyazıd içeri girer, selam verir ve der ki:
“Uzaklardan geldim efendim. Sizden nasihat, dua isterim.”
O mübarek zat gözyaşları içinde cevap verir:
“Evladım, ne istersin bilmem ama bende seni memnun edecek ne olabilir ki?”
Bir yandan demiri ateşten çıkarıp döver, bir yandan da ağlar:
“Görmüyor musun evladım, şu demir bile ateşe dayanamıyor. Allah aşkına bu ümmet o ateşe nasıl dayanacak! Perişan oluyorum, çaresizlik beni mahvediyor.”
O anda Beyazıd-ı Bistami bir ses duyar:
“O, ‘nefsî nefsî’ diyenlerden değil; ‘ümmetî ümmetî’ diyenlerdendir.”
Anlar ki o demirciyi o büyük makama çıkaran şey, Ümmet-i Muhammed için döktüğü gözyaşlarıdır.
O zat Kur’an okumayı bilmezmiş ama gönül ilmine sahipmiş.
Beyazıd ona Kur’an okumayı öğretir, o da Beyazıd’a manevi ilim öğretir.
Ne güzel bir alışveriştir bu!
Cenab-ı Allah, cümlemizin merhamet duygularını coştursun.
Narkoz yemiş şu yüreklerimize aşkını, muhabbetini vererek uyandırsın.
Allah için sevebilmeyi, Allah için buğz edebilmeyi, Allah için verebilmeyi, Allah için affedebilmeyi nasip etsin.
i.yildizer