18 Mart 1915, Türk milletinin bağımsızlık ve vatan uğruna verdiği eşsiz mücadelenin dönüm noktalarından biridir. Çanakkale Boğazı’na yönelik gerçekleştirilen deniz harekâtı, Osmanlı ordusunun üstün direnişi ve savunma stratejileri sayesinde büyük bir zaferle sonuçlanmıştır. Bu tarihi zafer, sadece bir askeri başarı değil, aynı zamanda ulusun bağımsızlık iradesinin de bir simgesidir.
Her ne kadar 18 Mart Deniz Muharebesi olarak anılsa da, bugün taraflardan yalnızca biri deniz kuvvetleriydi. Çanakkale Boğazı ve çevresinin savunmasından sorumlu olan Müstahkem Mevkii, Cevat Paşa komutasında bulunuyordu. Bu kuvvetler, 2. Ağır Topçu Tugayı, Erenköy Ağır Topçu Bölge Komutanlığı ile 9. ve 11. Piyade Tümenlerinden oluşuyordu. Ayrıca, 3. Kolordu’nun bir parçası olmasına rağmen Eceabat’ta genel ihtiyatta bulunan ve Kurmay Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 19. Tümen de bu kritik savunmada önemli bir rol oynadı.
Müstahkem Mevkii Komutanlığı’nın en güçlü topları 16.900 ve 14.800 metre menzilli 355/35 ve 240/35’lik toplardı. Bunlardan altı adet 355/35 topu (Anadolu Hamidiye, Çimenlik ve Rumeli Hamidiye’de ikişer tane olmak üzere) ve 17 adet 240/35 topu bulunuyordu. Bunun dışında kullanılan diğer toplar yirmi ikilikti ve menzilleri 7.000-8.000 metre civarındaydı. Bu güçlü savunma hattı, Çanakkale Boğazı’nı düşman donanmalarına geçilmez kıldı.
18 Mart günü müttefik donanması, boğazı geçmek amacıyla büyük bir saldırı başlattı. Ancak Osmanlı ordusunun önceden planlanmış mayın hatları, güçlü topçu bataryaları ve askerlerin azmi sayesinde düşman kuvvetleri büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Özellikle Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlar, savaşın seyrini değiştiren en kritik unsurlardan biri oldu. Bouvet, Irresistible ve Ocean gibi büyük savaş gemileri sulara gömülerek müttefiklere ağır kayıplar verdirdi.
Bu zafer, Türk milletinin inancı, kararlılığı ve vatan sevgisiyle yazılmış bir destandır. Çanakkale’de canlarını feda eden kahraman şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz. Çanakkale, geçilemez bir destanın adıdır!
Çanakkale Savaşları’nın Başlangıcı
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak ve İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri, 1915 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Osmanlı başkentini işgal etmeyi planlamışlardır. Ancak, Türk ordusunun üstün direnişi ve halkın büyük fedakârlıkları sayesinde bu girişim sonuçsuz kalmıştır.
18 Mart 1915: Zaferin Dönüm Noktası
İtilaf Devletleri, 18 Mart 1915’te büyük bir deniz harekâtı düzenleyerek boğazı geçmeye çalıştı. İngiliz ve Fransız donanmalarına ait devasa savaş gemileri, Osmanlı mevzilerini yoğun top atışına tutarak boğazı zorlamaya başladı. Ancak, Nusret Mayın Gemisi’nin önceden döşediği mayınlar ve Türk topçusunun üstün direnişi sayesinde düşman gemileri ağır kayıplar verdi. Bouvet, Irresistible ve Ocean adlı savaş gemileri batırılırken, diğer gemiler de ağır hasar alarak geri çekilmek zorunda kaldı.
Kara Savaşları ve Mehmetçik’in Kahramanlığı
Deniz savaşlarında başarılı olamayan İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yaparak kara savaşlarını başlattı. Conkbayırı ve Anafartalar gibi stratejik bölgelerde yaşanan çetin çatışmalarda, Mehmetçik’in destansı direnişi, zaferin kazanılmasında kilit rol oynadı.
57. Piyade Alayı Şehitliği
Çanakkale Kara Muharebeleri sırasında özellikle Conkbayırı ve Anafartalar’da büyük kahramanlıklar gösteren 57. Piyade Alayın tamamı şehit olmuş, ancak Çanakkale’nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Günümüzde 57. Piyade Alayı Şehitliği, Çanakkale’de kahramanların anısını yaşatan en önemli noktalardan biridir.
Çanakkale Zaferi’nin Sonuçları ve Önemi
Çanakkale Zaferi, sadece Osmanlı Devleti için değil, dünya tarihi açısından da büyük bir dönüm noktası olmuştur. Bu zafer, Osmanlı’nın savaşta direnme gücünü artırmış, milletin bağımsızlık inancını pekiştirmiş aynı zamanda, İtilaf Devletleri’nin savaş planlarını sekteye uğratarak, savaşın gidişatını değiştiren önemli bir gelişme olmuştur.
Bugün Çanakkale: Unutulmaz Bir Miras
Bugün Çanakkale, sadece bir savaş alanı değil, aynı zamanda barışın ve kardeşliğin simgesi olarak kabul edilmektedir. Gelibolu Yarımadası’nda yer alan şehitlikler ve anıtlar, bu büyük destanı gelecek nesillere aktarmak için önemli bir miras olarak korunmaktadır.