DOSTOYEVSKİ VE İÇ DÜNYASINA GENEL BİR BAKIŞ

Özet

Tam adı Fyodor Mihayloviç Dostoyevski olan yazarımız, 11 Kasım 1821 tarihinde dünyaya gelmiştir. Altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğudur. Babası Mikhail, bir askeri cerrahtı. Emekli olduktan sonra bir köyde yoksullara hizmet vermiştir. Yazarımızın babası aynı zamanda alkolik ve sinir hastası olduğu bilinmektedir. Annesi ise bir tüccar kızıydı. Annesi, ilerleyen yıllarda tüberküloz hastalığı sebebiyle vefat etmiştir. Dostoyevski, annesinin vefatından sonra Petersburg Mühendislik Okulu’na gönderildi. Arkadaşları, ona sinirli ve aşırı duygusal olması sebebiyle “Ateş Fedya” lakabını takmışlardır. Petersburg’da zamanını genellikle kitap okuyarak geçirirdi. Okul bittikten sonra orduda istihkâm bölüğüne katılmıştır. Ancak ilerleyen süreçte orduda olmaktan memnun olmadığı için ayrıldı.

İlk eseri “İnsancıklar”ı 1846’da kaleme aldı. Daha ilk eseriyle çağdaş edebiyat dünyasının yoğun ilgisiyle karşılaştı. İlk olarak Rus eleştirisinin kurucusu Vissarion Belinski tarafından keşfedildi. Yazarımız büyük romanlarını yazmaya başladığı tarihlerde Belinski hayata gözlerini yumar. Dostoyevski’nin iç dünyası, Belinski’nin ardılları tarafından tam olarak anlaşılamamıştır.

Yirminci yüzyılın başında Rus sembolistler, yazarımızı yeniden keşfederler ve onun eserlerindeki felsefi ve etik sorunları dinselliğe indirgerler. 1917 devriminden hemen sonra Rus eleştirmenler, yazarın kitaplarını Çarlık Rusyası’na nazaran daha bilimsel bir gözle incelemişlerdir. Daha sonraki yıllarda çoğu Rus eleştirmen, onun okurları üzerindeki etkisini “zararlı” olarak ele almıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin 1991’de yıkılmasıyla Dostoyevski üzerindeki o “zararlı” dogması kaldırılarak, eserleri ve iç dünyası daha objektif olarak ele alınmıştır. Yukarıdaki bilgiler, zihinde genel bir taslak oluşturması açısından okurlarımız için önem arz eder.

Bu çalışmada, Dostoyevski’nin uzun hayat hikâyesi aşağıdaki bölümde yıllara göre ayrılacaktır. Son bölümlerde ise eserleri üzerindeki felsefi düşünceleri tartışılacaktır.

1840-1860

Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçen yazarımız, annesinin ölümünden sonra Petersburg’da Mühendislik Okulu’na girdi. Mezun olduktan sonra istihkâm bölüğüne atandı. Yaklaşık bir yıl sonra radikal bir kararla ordudan istifa etti. Ve belki de dünyanın en iyi gözlemcisi veya psikolog, teolog, yazar olmasını sağlayacak ilk kitabı “İnsancıklar”ı 1846 yılında yayımladı.

Dönemin ünlü Rus eleştirmeni Belinski tarafından dikkatle incelendi ve Belinski, Dostoyevski hakkında onun ileride çok büyük bir roman yazarı olacağını söyler. Ancak Belinski ani bir ölüm geçirir ve Dostoyevski’yi dünyaya tanıtacak kişi dünyadan göçer. Artık onun arkasını kollayan kimse kalmamıştır ve bir anda şöhreti söner. Bu durumdan ümidi kırılan yazarımız politika ile ilgilenmeye başlar.

Yeniden yazmaya başlayarak Rus Edebiyatı’nın en meşhur yazarı Gogol’dan etkilenerek “Öteki” adlı eserini kaleme almıştır. Ancak bu eser, İnsancıklar kadar insanlarda bir etki bırakmamış ve tam bir hayal kırıklığı olmuştur. Umudunu yitirmesine rağmen Rus yazar, yazarlık sevgisini içinden atmamış, işine daha çok sarılarak 1847’de “Ev Sahibesi”, 1848’de “Beyaz Geceler” ve “Bir Yufka Yürek” adlı eserlerini tamamlamıştır. Bu eserlerden yalnızca “Bir Yufka Yürek” adlı eseri beğenilmiştir. Ve artık yazarımızın kara yazgısı ona kara kapıları tek tek kapatıyordu. Bu durumdan Dostoyevski’nin ümidi tamamen kalmadı.

Edebiyat dünyasından dışlanan Rus yazar, reformistlere katılır. 1849 yılında Çarlık Rusya’sı aleyhinde bir komploya karıştığı iddiasıyla tutuklanır. Dört ay hapiste kalan yazarımız, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz yoldaşı ile birlikte Çar tarafından affedilir. Cezası dört yıl kürek mahkûmiyetine çevrildi. Cezasını Sibirya’da Omsk cezaevinde çekti. 1859 yılında serbest bırakılır ve Maria Dmitriyevna ile evlenir. Karısıyla birlikte St. Petersburg’a taşınır. Taşındıktan sonra Sibirya’da yaşadığı o iğrenç günleri bir romana dönüştürmüştür ve “Ölüler Evinden Anılar” adlı eseri Rus edebiyat dünyasına kazandırmıştır.

1860’lı ve 80’li Yıllar

Aslında yazarımızın en yaratıcı ve özgün eserleri, Sibirya sürgününden sonra ortaya çıkmıştır. Sibirya’dan sonra Moskova’ya dönen Dostoyevski, arkadaşları ile birlikte “Vremya” (Zaman) ve “Epoha” (Dönem) adlı dergileri hazırladılar. Bu dergilerde Pan-Slavizm siyasi ideolojisini sıkı bir şekilde savunduğu rahatlıkla görülebilir.

Dostoyevski, Rusya’nın yeni Çarı İkinci Alexander’ın toplumsal reformlarını destekleyen bir tutum içine girdi. Arkadaşları ile çıkardıkları dergilerde Batılılaşma ve Slavcılık akımlarını uzlaştırmayı amaçlayan dergi, iki farklı siyasi kitleyi uzlaştırmaya zorlayan bir çizgi benimsedi. “Vremya” dergisinde yayımlanan “Zapiski iz mertvogo doma” (1861-62; Ölüler Evinden Anılar), derginin tanınmasını sağlamış ve ayrıca Dostoyevski’nin eski şöhretine kavuşmasını sağlamıştır. Dönemin şöhretli yazarlarından Turgenyev ve Tolstoy da yapıtı övgüyle karşılar.

Aynı dönemde yine “Vremya” dergisinde yayımlanan “Unijennye i oskorblennye” (1861; Ezilenler), ailesine ve törelerine karşı çıkan sevdiği adamın yanına kaçan bir kadının hikâyesini ilginç bir üslupla kaleme alır. Eleştirmenlerin tepkilerine yol açmasına rağmen, okuyucular üzerinde ilginç bir etki bırakır. Duygusal karışıklığın temsilcisi olarak ayrıntılı biçimde çizdiği kahraman Nataşa, çocuk psikolojisine ilişkin derin kavrayışını yansıtan küçük Nelli, inatçı kötü adam Valkovski, yazarımızın sonraki büyük eserlerine bir yandan ışık tutar.

Dostoyevski, “Vremya”dan kazandığı paralar ile birlikte 1862 yazında hayalini kurduğu Avrupa gezisine çıkar. Fransa, İngiltere ve İtalya’yı kapsayan bu kısa süreli gezide yaşadıklarının etkisiyle “Zimniye zametki o letnih vpechatleniyah” (1863; Batı Batı Dedikleri: Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları, 1972) adlı ünlü makalesini yazdı.

Avrupa uygarlığının kötülüklerine ilişkin gözlemlerinin, Batı zehrinden kurtulmayı başarma koşuluyla Rusya’yı parlak bir geleceğin beklediği yolundaki inancını pekiştirdiğini açıkladı. Bu dönemlerde “Vremya”da yazılar yazan bir arkadaşı, Çarlık rejimi hakkında bir yazı yazmıştır. Bu sebeple Çar, “Vremya” dergisini kapatır. Yazarımız sıkıntılı günler arasında, sara tedavisi görmek amacıyla borç para alarak yeniden yurtdışına çıkmıştır. Ancak gerçek amacı Almanya’da kumar masasına oturup para kazanmaktı, ayrıca ünlü dergi yazarı Polina Suslova ile buluşmak idi. Her iki konuda da talihi iyi gitmeyen yazarımızı gelecek günlerde buhranlı ve karamsar günler beklemektedir.

Rusya’ya dönüşünde şans eseri eline para geçen yazarımız, kardeşi ile birlikte “Epoha” adlı yeni bir dergi çıkartır. Derginin ilk sayısında “Zapiski iz podpolya” (1864; Yeraltından Notlar, 1973) adlı eserini yayımlar. Belki de şöhretini bütün dünyaya tanıtan roman, “Yeraltından Notlar” adlı eseridir. Gerçekten Dostoyevski, yaşadığı toplumdan kendini soyutlayarak ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu bütün dünyaya gösterir. Yalnızca bir gözlemci değil, aynı zamanda psikolog, sosyolog, yazar gibi kavramlarla birlikte ele alınabilir. Aşağıda daha detaylı değineceğiz.

Akıl yoluyla bencilliğin dizginlenebileceğini inanan radikal devrimcileri yerici özellikler taşıyan romanın adsız kahramanı, mutlak gerçek tanımayan, her iyiliğin veya kötülüğün izafi olduğunu söyler. Aynı zamanda kahramanımız kendini bütün maddi şeylerden arındırmıştır. Kendini ağır ağır eleştirmekten de geri durmaz, hatta kendinden sıklıkla nefret eder. Roman, kahramanın iç yaşamını eleştirmeye önem verdiği açısından, Dostoyevski’nin kahramanlarına yaklaşımında bir tutum değişikliği yansıtır. “Yeraltından Notlar” adlı eser, içerdiği ahlaksal, dinsel, siyasal ve toplumsal çarpıcı fikirler taşımasıyla, Dostoyevski’nin ilerideki romanlarına ışık tutar.

BÜYÜK ROMANLAR DÖNEMİ

1864 ve 1865 yılları yazarımız için bir dizi talihsizlikle geçti. Karısı ile kardeşini toprağa verdikten sonra ciddi bir şekilde borca battı. Alacaklıların hapis tehdidi üzerine bir yayınevinden bütün kitaplarının telif hakkını avans karşılığı olarak verdi. Aldığı avans üzerine Avrupa’ya kaçtı ve tek ümidi artık kumar olmuştu. Bütün parasını rulet masalarında israf eden yazarımız, giysilerini bile rehin bırakarak Rusya’ya dönmek için borç para aramaya koyuldu.

Bu sıkıntılı dönemlerde ileride dünyanın belki de en iyi romanı olacak eseri “Suç ve Ceza”yı bir yayınevine rehin karşılığı verdi. Aldığı avans para ile Rusya’ya geri döndü. Avrupa’ya giderken verdiği roman yazma sözünü yirmi dört ay süresi olmasına rağmen, son bir ay içerisinde kiralık tuttuğu bir yazıcı ile birlikte “Kumarbaz” adlı eserini tam otuz günde yazdı. Ve yayınevine kitabı verdi. Kumar tutkusunu ele aldığı bu yapıttan sonra sürgün yıllarından beri kafasında tasarladığı “Suç ve Ceza” adlı eserini yazmaya koyuldu.

“Suç ve Ceza”, bir bakıma paranın temel sorun olarak ele alındığı toplumsal bir romandır. Aynı zamanda maddiyata fazlasıyla önem veren toplumsal radikal gençlere yergiler barındırır. Bu gençlerden biri de romanın yoksul kahramanı Raskolnikov’dur. Topluma karşı bu nihilist genç, içindeki o nefret ile başkaldırır. İyilik ve kötülük arasında sürekli içsel hesaplaşmalar, bocalamalar yaşar. Yaşamın manevi düzeyinden kendini soyutlayarak sürekli hayata materyalizm açısından bakar. İnsancıl amaçlar için insanların kötü şeyler yapabilme olasılığını kendi dünyasında sürekli olarak fikir çatışmalarına girer.

İnsancıl amaçları uğruna bir cinayet işler; yaşaması için hiçbir sebep görmeyen Raskolnikov, bir tefeci kadını öldürür. Ancak olağandışı bir şekilde orada bulunan tefeci kadının yanındaki kişiyi de içgüdüsel olarak öldürür.

Hapishanede geçirdiği yıllar boyunca, toplumun ona dayattığı ahlak yasalarını kendi iç dünyasında tek tek inceler. En sonunda ulaştığı nihai fikir ise mutluluğun akla dayalı bir yaşam anlayışı ile değil, çile çekerek kazanılabileceğini öğrenir.
Suç ve Ceza‘nın taşıdığı yenilikler, anlatı yoğunluğu, kahramanın kendi içinde yaşadığı o fikir çatışmaları, insan davranışlarını zorlayan o felsefi düşünceler okuyucular arasında büyülenmiş bir etki yarattı.

1867’de Snitkina ile evlenen Dostoyevski, alacaklılardan yardım isteyen akrabalarından kurtulmak için Rusya’dan kaçar ve karısı ile birlikte Avrupa’ya gider. Karısı ile birlikte sefalet içinde yaşayan yazar, dört yıl boyunca ülke ülke dolaştı. Bütün bu hayatın çilesine, ağır sara nöbetlerine, kumar tutkusuna ve ilk çocuklarının trajik ölümüne katlanan genç karısı, bağlılığını bir an yitirmeden kocasına harika bir aşk hayatı yaratır.

Dostoyevski, bu ağır yaşam koşulları altında da sendelenmeyerek ikinci başyapıtı olan İdiot‘u (1868-69, 1941, 1990) yazdı. Rus basınında yer alan cinayet davasından yola çıkan romanda, iyilik ve inançla dolu olan Mişkin’in çevresiyle ilişkisini anlatır. Şehvet, açgözlülük ve günahı ele alır bu romanda Dostoyevski. Mişkin, saf inancı ve ışıltılı kişiliği ile çevresindekileri büyülemekle birlikte, görev duygusu, sevecenlik ve kardeşçe sevgi konusundaki çağrılarından hiçbir sonuç alamaz. Yaşadığı olaylar, İsa’nın Ferisilerle ilişkisini sembolize bir şekilde inceler. Sonunda iyiliği ile etkilediği insanlar mutsuzluğa mahkûm olurken, kendisi de delirir.

Budala, Rus ahlaki ülküsünün edebiyattaki en kusursuz, en doyurucu tasviridir. Dostoyevski, Budala‘yı ithaf ettiği yeğeni Sonya’ya yazdığı bir mektupta romanın temel düşüncesine şöyle açıklar: “Niyetim bütünüyle iyi bir insanı anlatmak.” Yazarın bu fikirle yarattığı kahramanı Prens Mişkin, mirasını ele almak için İsviçre’deki bir akıl hastanesinden St. Petersburg’a döndüğünde kendisini bir ihanet, entrika ve cinayet üçgeninde bulur.

Mişkin’in masumiyeti, dürüstlüğü ve alçak gönüllüğü, dahil olmak istediği toplumun değerleriyle açık bir tezat oluşturur. O, dünya nimetlerinden arınmış bir peygamber gibidir. Edward Hallet Carr bu eser hakkında şöyle der: “Bu tutku kitabı, Dostoyevski’nin yazdığı ilk büyük aşk romanıdır.”

Bir roman için aldığı avansı tüketerek yine mali sıkıntıya düşen yazarımız, hazır para bulmak için yazdığı Ebedi Koca (1870) adlı kısa öyküsünde, karısını baştan çıkaran kişiden öç almaya çalışan bir kocanın psikolojik çözümlemesini başarılı bir şekilde kaleme alır. Ekonomik buhranı içinde lime lime yaşayan yazarımız, bu dönemde “Büyük Bir Günahkârın Yaşamı” başlığı altında beş büyük roman üzerinde çalışmaya başladı. Tanrıya karşı ve topluma karşı kabul edilemeyecek suçlar işleyen, ancak geçirdiği manevi ikili hesaplaşmanın sonucunda hak ettiği acıları çekerek kurtuluşa eren bir kahramanın çevresinde kurmayı tasarladığı bu yapıtı hiçbir zaman yazamadı. Ancak tasarladığı bu romanlardaki fikirler, gelecekteki romanlarına başarıyla katkı sağladı. Bu romanların ilki, 1869’da başlayıp 1872’de biten Besi (Ecinniler) idi.

Ecinniler‘in konusunun kaynağı, ihanete yönelmesinden kuşkulanan devrimci arkadaşlarının öldürdüğü Moskovalı bir öğrenci konusunda basında çıkan sansasyonel haberlerdir. Hareketli bir çevre olan romanda, devrimcileri ahlaksız kişiler olarak ele alır Dostoyevski.

Bu kişilerin seçtiği kurban Şatov, Dostoyevski’nin devrime karşı ideolojik muhalefetini yansıtır. Romanın odak kişisi, karmaşık bir kişiliği olan Stavrogin’dir. Çekici kişiliği ile romandaki liberal ve devrimci kişiliklerin yanı sıra, devrimden dönen Şatov’la Krilov’u da etkileyen Stavrogin’in, kadınları kendine bağlayan bir aurası vardır. Tanrı’ya inancını yitirdiğinden dolayı, doğuştan içinde var olan iyilik duygusu körelir.

Dostoyevski’nin didaktik yaklaşımına karşın, duygusal ve ideolojik ögeleri bağdaştıran sanatsal gücü, yapıtın öfke dolu bir propaganda romanı düzeyine düşmesini önler.

Yazarımız Ecinniler‘i yazmaya başladıktan sonra hastalandı ve yeniden mali sıkıntıya düştü. Yapıtın yarıda kalmasından korkan yayınevi, yazarımıza bir miktar para gönderir. Romanının büyük başarısı, aydın çevreler tarafından aranan bir kişi olmasına olanak sağlamıştır.

1873’te tutucu bir dergi olan Grajdanin‘in başına geçti. Ancak bir yıl sonra, yazarımız derginin sahibinin bağnaz ve tutucu olmasından dolayı istifa eder. Karısı, büyük bir ustalıkla onun eserlerini yayınlamasını üzerine alarak, birlikte büyük meblağlarda para kazanmışlardır.

Dostoyevski’nin hayatı boyunca önemli konuların bir arada işlendiği kitap olarak Karamazov Kardeşler adlı büyük eserini örnek verebiliriz. Çıkarcı ve şehvet düşkünü bir babanın, her biri farklı annelerden dört oğlunun sevgi, nefret, günah ve tutkuları çerçevesinde sürüp giden bir inanç arayışını, Tanrı’ya ulaşma çabasını ele alır.

Hristiyanlık ideali ile özdeşleşen en küçük kardeş Alyoşa, yaşamın anlamından çok yaşamın kendisini sevmektedir. Dmitri de yaşamı sever, ancak yaşamın anlamını kavramaktan uzak bir kişiliktir. Yaşamdan çok anlam arayışı üzerinde duran İvan, romanda en önemli yeri tutar.

İvan’da görülen kararsız duyguların temelinde, insanoğlunun Tanrı ile evrensel mücadelesi yatmaktadır. Bir başkaldırıdan yola çıkarak, sonunda Tanrı’nın yarattığı dünyaya karşı metafizik bir isyana varan İvan, Dostoyevski’yi inanç arayışına yönelten “Lanetlenmiş Sorular” ile uğraşır.

Bu temel sorunun yanıtı, evrensel uyumdaki gizemi, akılla değil, yürek, duygu ve inançla erişebileceğini belirten keşiş Zosima’nın vaazıyla verilir.

Zosima’nın bu ilkesini, Alyoşa’nın başkahraman olacağı bir dizi romanla somutlaştırmak isteyen Dostoyevski, bu işe başlamadan ölür.

1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçiren yazarımız, yatağa düşer ve 28 Ocak 1881 tarihinde büyük filozof hayata gözlerini yumar.


TARİHİN DOSTOYEVSKİ’YE KISA BAKIŞI

İnsan topluluklarının Dostoyevski’ye bakış açılarını kısa bir şekilde ele alalım. Hayatının ilk yıllarında Çarlık Rusya’sına övgüler yazmış, aynı zamanda Rusya’nın küresel bir güç olduğunu savunmuştur. Ancak bir bakmışsınız, batıdan gelen cumhuriyet veya sosyalizm gibi akımlara karşı çıkmış birisi olmasına rağmen, Ekim 1917’de Bolşevik ihtilalcileri başa geçtiğinde Moskova’da Dostoyevski’nin heykeli dikilmiştir. Yazarımızı sanki devrimin bir peygamberi gibi göstermişler. Stalin döneminde ise 1926-30 arasında Dostoyevski’nin tüm eserleri sansürlenmiş (Sovyet Edisyonu) olarak yayınlanmıştır.

Maksim Gorki liderliğindeki Sovyet yazarlar birliği, sosyalist realizmi öne almış, Dostoyevski ise biraz daha arka planda kalmıştır. Ancak bu durum fazla sürmemiş. İkinci Dünya Savaşı geldiğinde, yazarımızı Sovyet liderler “vatansever şair” olarak öne çıkarmışlardır.

1946’da Jdanov doktrini geldiğinde, SSCB’de yazarımızın eserleri “gerici bireyselci burjuva” olarak görülmüş. Bu zıtlıklar, SSCB’nin otoriter özelliğini kullanması veya ulusal kahraman çıkarma politikası olarak ele alınabilir.

Ancak tabii ki her dönemin sonu gelir. Stalin tahtını kaybettikten sonra SSCB’de daha liberal bir hava esmeye başladı. Dostoyevski’nin eserleri akademik çevrelerde yeniden ele alınmış, aynı zamanda filmleştirilmeye başlanmıştır.

Dostoyevski, 19. yüzyıl filozoflarından veya roman yazarlarından belki de hayata bakış açısı ve insanların iç dünyasını kelimelere dökmesi açısından kendini diğer yazarlardan büyük bir farkla ayırt ettirir. Bu yazımızda Dostoyevski’nin kronolojik olarak hayat mücadelesini ve eserlerini kısa anekdotlarla inceledik. Aynı zamanda dünya tarihindeki yerini incelemiş bulunmaktayız. Aşağıda yazarımızın tüm eserlerini ayrıntılı bir şekilde görebilirsiniz.


DOSTOYEVSKİ’NİN TÜM ESERLERİ

  • İnsancıklar – 1846
  • Öteki – 1846
  • Ev Sahibesi – 1847
  • Beyaz Geceler – 1848
  • Bir Yufka Yürekli – 1848
  • Netoçka Neznanova – 1849
  • Stepançikovo Köyü – 1859
  • Ölü Bir Evden Hatıralar – 1861
  • Ezilenler – 1861
  • Yeraltından Notlar – 1864
  • Suç ve Ceza – 1866
  • Kumarbaz – 1867
  • Budala – 1869
  • Ebedi Koca – 1870
  • Ecinniler – 1872
  • Delikanlı – 1875
  • Karamazov Kardeşler – 1880
  • Amcamın Rüyası – 1859
  • Bir Yazarın Günlüğü – 1873-1881
  • Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma – 1880

Kaynakça:

  • Berdyaev, Aleksandroviç Nikolay, Dostoyevski, Çev. Ender Gürol, İstanbul, 1998.
  • Dostoyevski, Anna, Fyodor Dostoyevski, Bir Yaşam, Anılar, Çev. M. Tahsin Yalım, İstanbul, 2004.
  • Walicki, Andrzej, Rus Düşünce Tarihi, Çev. Alâeddin Şenel, Ankara, 1987.
  • Dostoyevski, F. M. (2014). Yeraltından Notlar (N. Y. Taluy, Çev). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
  • Frank, J. (2017). Dostoyevski (Ü. İnce, Çev.). İstanbul: Everest Yayınları.
  • Karamazov Kardeşler, Çev. Nihal Yalaza Taluy, İstanbul, 2013.
  • Ölü Evinden Hatıralar, Çev. Özlem Koşar, İstanbul, 2012.
  • Kumarbaz, Çev. Nihal Yalaza Taluy, İstanbul, 2009.
  • Budala, Çev. Nihal Yalaza Taluy, İstanbul, 1969.
  • Rus Eleştiri Tarihinde F. M. Dostoyevski (Leyla Hafızoğlu).
  • DOSTOYEVSKİ’NİN ROMANLARINDA VAROLUŞÇU TEMALAR (Mehmet Fatih Işık).
Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir