1918’de biten Birinci Dünya Savaşı’nın ardından galip devletler olan İtilaf Devletleri, İttifak Devletleri’ne barış anlaşmaları ve geçici ateşkesler uygulatmıştır. Osmanlı Devleti’nin fiili olarak çöküşü Mondros Mütarekesi ile olmuştur. Almanya ise Versailles Barış Anlaşması ile savaştan çekilmiştir. Anlaşmaya göre Alman askerleri 100 bin kişilik ordu ile sınırlandırılacak ve silahlarını terhis edecektir. Aynı zamanda hammadde açısından zengin olan Alsas-Loren bölgesi Fransa’ya devredilecektir. Almanların yoğun olarak yaşadığı bölge olan Danzig, Polonya’ya verilecektir. Aynı zamanda Almanya, İtilaf Devletleri’ne çok yüklü bir miktar olan 132 milyar mark tazminat ödemek zorunda kalmış ve bu durum Almanya’nın belini kırmıştı. Bu borç ancak 2010’da bitecekti.
Savaş bittikten sonra Alman İmparatorluğu çökmüş ve Kral II. Wilhelm Hollanda’ya kaçmıştı. Krallık yerine İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında Weimar Cumhuriyeti kuruldu. Başına ünlü General von Hindenburg geçirildi. Hükümeti atama yetkisi olan Hindenburg, genellikle ılımlı politikacıları hükümete getiriyordu.
1929 yılında dünyada fabrikaların ve borsanın küresel anlamda çöküşü olarak nitelendirilen Büyük Buhran, bütün dünya devletlerini sarsmıştı. Halkın karneyle ekmek aldığı, Almanların parasının ciddi bir değer kaybettiği, aynı zamanda sosyal çöküş olarak nitelendirilebilecek bir durumda halkın ahlaksızca para kazanma yollarına başvurduğu gözlenmiştir.
Böyle bir ortamda Adolf Hitler, eski Alman İmparatorluğu’nu sistematik bir şekilde eski gücüne kazandırabileceğini, aynı zamanda üstün Alman ırkının dünya kamuoyuna ismini yeniden şerefli bir şekilde taşıyabileceği hakkında söylevler vererek halkı yanına çekmeye çalışıyordu. Kaotik bir ortamda adeta bir korku yönlendirmesi yaparak demokratları, Yahudileri ve politikacıları hedef alıyordu. Bütün bu olanlar onlar yüzündendi.
1933 yılında Alman halkının sempatisini kazanan Hitler, adeta demokrasiyi hedefe giden her yol mübahtır dercesine kullanıyordu. Siyasi ortamı anlattıktan sonra gelelim propaganda ustası Joseph Goebbels’e.
Joseph Goebbels, 1897 yılında endüstriyel bir şehir olan Rheydt’de doğdu. Doğuştan gelen bazı hastalıkları yüzünden Birinci Dünya Savaşı’nda orduya alınmadı. Üniversitede edebiyat ve felsefe dersleri aldı. 1920’lerin başlarında, yukarıda değindiğimiz gibi, Alman halkı enflasyon karşısında dik duramıyordu. Para o kadar değersizleşmişti ki insanlar maaşlarını alacağı zaman el arabası ile bankaya giderek alıyorlardı.
Joseph Goebbels’in yolu bu yıllarda Adolf Hitler ile kesişmiştir. Hitler, Goebbels’in düşüncelerini oldukça iyi bir dilde anlattığını ve insanları muhteşem bir şekilde etkilediğini gözlemlemiştir. 1926 yılında Nazi Partisi’nin Berlin bölge başkanı oldu. Ertesi yıl Nazi Partisi’nin yapısını çizen bir gazete kurarak çeşitli yazılar kaleme aldı.
1928’de Goebbels, Alman Parlamentosu olan Reichstag’a seçildi. Hitler onu Nazi Partisi’nin propaganda başkanı olarak atadı. Aslında Hitler’i karizmatik ve etkileyici yapan şüphesiz Goebbels’di. Kendisi, Hitler’in kameraya ve topluluğa çıktığı zaman ne yapması gerektiğini ve Hitler’in söylevlerini yazmasına oldukça yardımcı olmuştur.
1933 yılında Hitler, Alman Şansölyesi veya günümüz ismiyle başbakan oldu. Hitler, Goebbels’i ülkenin halkı aydınlatma ve propaganda bakanı olarak atadı. Bu sayede Hitler’e karşı yapılan basın haberlerini, radyoyu, muhalefetin demeçleri üzerinde tam yargı sahibiydi. Bu sayede halkı anti-semitizme sürüklemek ve Nazi Partisi’ni en olumlu bir şekilde halka anlatmanın yolunu yavaş adımlarla çiziyordu.
Yargı ve güç eline geçtiğinde icraatları, Alman olmayan yazarların kitaplarını sansürlemesi ve Yahudi iş adamlarının dükkanlarını ve sosyal olarak var oldukları bölgelerde sabotaj düzenlemeye başlaması oldu. 1933 yılında aynı zamanda Reich Kültür Odası direktörü oldu. Bu görevi sayesinde Yahudi sanatçıları etkisiz bırakmaya başladı. Naziler modern sanatı ahlaksızlık olarak görüyorlardı. Ardından Ekim ayında tüm Yahudi yazarları ve Nazi Partisi’ne yandaş olmayan gazetelerin kapatılmasını emretti. Her şey bir yıl bile olmadan yavaş yavaş gerçekleşiyordu.
1933’ten savaşın bitişi 1945’e kadar propaganda bakanı olan Joseph Goebbels, radyoyu dünya tarihinde en efektif bir şekilde kullanan kişi olarak Alman halkına 7/24 Nazi Partisi propagandası ve anti-semitizm gibi şeylerle halkın bilinçaltına yavaş yavaş empoze ediyordu.
1939 yılında Hitler’in Polonya’yı işgali ile başlayan İkinci Dünya Savaşı, aslında bir nevi propaganda savaşı idi. Kimin iyi polis olup kimin kötü polis olduğuna, önceki savaşlarda olduğu gibi artık devlet adamları değil, halk karar veriyordu. Tabii ki onlara empoze edilen fikirler ile.
1940 yılında sinema alanına yoğunlaşan Goebbels’e, Yahudilerin “Untermensch” (alt-ırk) olduğunu ve üstün Alman ırkına (Übermensch) empoze etmesi için Hitler tarafından bir film yapması görevi verildi. Bu film, “Ebedi Yahudi” (1940) olarak da bilinen “Der ewige Jude” idi. Filmde Yahudiler, dünya dengesini altüst eden parazitler olarak lanse ediliyordu.
Bu kadar anti-semitik bir kişiliğe sahip olan Goebbels’in önceki hayatında bir Yahudi kadınıyla evlenip boşanması ilginç bir olaydır.
1944 yılında Almanlar cephelerden yavaş yavaş geri çekiliyorlardı. Korku imparatorluğu yavaş yavaş tarihten siliniyor gibiydi. Goebbels bu kötü havayı kendi lehine kullanarak Alman halkına radyodan demeçler vererek şu sözleri dile getirmiştir: “Almanya’nın kaderinde savaşı kaybetmek varsa, Alman ulusunun ve halkının yok edilmesi uygundur.”
Amerikalıların savaşa katılmasıyla başlayan Normandiya Çıkarması’ndan sonra yavaş yavaş Fransa’dan çekilen Almanlar, anavatana ricat ediyorlardı. Doğu cephesinde ise Sovyetlere karşı her ne kadar başarılı mücadele vermiş olsalar da Sovyetlerin Doğu Rus steplerine çekilmesi Almanları zor durumda bırakmıştır. Hava şartlarından dolayı Rusya’da Almanlar büyük zayiatlar vermişlerdir. Kazanma sırası Müttefik Devletler’e geçmişti.
Bu durumu fark eden bazı üst düzey Nazi yetkilileri teslim olarak savaş esiri haklarından yararlanmayı düşündüler. Ancak Goebbels ve onun gibi Hitler ile bağları sıkı olanlar Hitler ile kalmaya devam etti.
Sovyet askerleri Berlin’e girmek üzereyken Hitler ve diğer üst düzey devlet adamları Hitler’in sığınağına kapandılar. Hitler, yanında köpeği ve sevgilisi Eva Braun’u alarak önce onların, sonra da kendi kafasına sıkarak intihar etmiştir. Goebbels bir günlüğüne Alman Şansölyesi olmuştur. Sovyetler Berlin’e girdiklerinde Goebbels altı çocuğunu zehirleyerek öldürdü. Sonra Goebbels ve karısı kendi hayatlarına son verdi.