Doğumu ve Ailesi
İstanbul’da doğan Kuşçubaşı Eşref Sencer, lakabını dedesi ve babasının sarayda “kuşçubaşı” görevini yürütmelerinden almıştır. Soyadı Kanunu ile bu soyadını resmen kullanmaya başlamıştır. Annesinin aile soyu, Selçuklu Sultanı Sultan Sencer’e kadar uzanmaktadır.
Askeri Eğitim ve Jön Türklerle İlişkisi
Eğitimini askeri okulda tamamlayan Eşref Sencer, son sınıfta Jön Türklerle ilişkisi ortaya çıkınca babasıyla birlikte Hicaz’a sürgün edilmiştir. Bu dönemde, II. Abdülhamid’in istibdat rejimine karşı ayaklanmış ve kardeşi Sami Bey ile birlikte özgürlükçü subaylarla işbirliği yapmıştır. Kendisine karşı gönderilen birçok kuvveti bertaraf etmiştir.
Afrika, Arabistan, Anadolu ve Rumeli’deki Faaliyetleri
Afrika’da, Arabistan’da, Anadolu’da ve Rumeli’de, II. Abdülhamid’in baskıcı politikasına karşı çıkan isyanlar meyvesini vermiş ve Sultan, Meclis-i Mebusan’ı ve Kanun-ı Esasi’yi (anayasayı) yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalmıştır.
Teşkilat-ı Mahsusa ve
Lakabı
Hürriyetin ilanından sonra, subay arkadaşları arasında kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’ya (gayri nizami harp ve istihbarat teşkilatı) katıldı. Osmanlı coğrafyasının her köşesinde aşiretler ve kabile reisleriyle olan ilişkileri ve derin istihbarat bilgisi nedeniyle kendisine “Şeyhü’t-Tuyyur” (Uçanların Efendisi) denilmiştir.
Trablusgarp Savaşı
İtalyanlar, hammadde arayışı nedeniyle Osmanlı’nın elindeki Trablusgarp vilayetini ilhak etmek için savaş açtı. Babıali bu savaşı sadece protesto etmekle yetindi. Ancak Mustafa Kemal, Enver Paşa, Yakup Cemil, Süleyman Askeri, Nuri Killigil ve Eşref Sencer gibi bir avuç vatansever subay, kimliklerini değiştirerek Trablusgarp’a girdi. Eşref Sencer’in dini şeyhler ve kabile reisleriyle olan ilişkileri, Trablusgarp Savaşı’nda İtalyanlar aleyhine önemli bir avantaj sağladı.
Balkan Savaşları ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti
Balkan Savaşı patlak verince, Trablusgarp’tan çekilmek zorunda kalan Türk subaylar, son Osmanlı topraklarına veda etti. Babıali Baskını’ndan sonra, İttihatçılar Enver Bey önderliğinde Edirne’yi geri aldı. Bu subaylar arasında Eşref Sencer de vardı. Aynı yıl, Süleyman Askeri ve Eşref Sencer, “İki Türk Bir Devlet Kurar” şiarıyla Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni kurarak gayri nizami harp taktiklerinin önemini kanıtladı.
I. Dünya Savaşı ve Hayber Muharebesi
I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte, Teşkilat-ı Mahsusa yönetimi altında Arap Yarımadası’nda istihbarat ve gerilla savaşı yürüttü. Süleyman Askeri
Bey’in ölümünden sonra Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanı oldu. 1917 yılında, Hayber’de Arap isyancısı Faysal’ın (sonradan Kral Faysal) 20 bin kişilik birliğine karşı, sadece 40 kişilik Teşkilat-ı Mahsusa birliğiyle beş saat boyunca direndi. Sonunda esir düşen Eşref Sencer, Malta’ya sürgün edildi.
Malta Sürgünü ve İngilizlere Mektup
Malta’da esirken, İngiliz istihbarat ajanı Lawrence’a “Lawrence, kazandığını sanıyorsun. Fakat henüz hiçbir şey bitmedi. Hükümetinin başına öyle musibetler salacağım ki, 2 asır uğraşsanız bitiremeyeceksiniz.” dediği iddia edilir. Bu sözler, İrlandalıların İngiliz Krallığı’na isyanına atıfta bulunuyordu.
Kurtuluş Savaşı ve Yüzellilikler Listesi
1920 yılında Malta’dan kaçan Eşref Sencer, Çerkez Ethem ile birlikte Yunan birliklerine karşı savaştı. Ancak Çerkez Ethem’in beklenmedik politikası nedeniyle onunla birlikte Atina’ya yerleşti. Lozan Antlaşması’ndan sonra, Yunan ve İngiliz işbirlikçisi olması iddiasıyla Çerkez Ethem’le birlikte Yüzellilikler listesine alındı ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Türkiye’ye girişi 1936 yılına kadar yasaklandı.
Son Yılları ve Vefatı
1936 affıyla yurda girişi serbest bırakıldı, ancak “Hiçbir zaman af dilemedim, hain değilim ki affedileyim.” diyerek yurda dönmedi. 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’ye döndü. 1950-1964 yılları arasında Türkiye’de yaşadı ve beraber savaştığı silah arkadaşlarının mezarlarını ziyaret etti. 1964 yılında vefat etti. Kabri, Aydın’ın Söke ilçesi Yaylaköy Caferli Granta Mezarlığı yanındadır.