Recâizâde Mahmut Ekrem, 1 Mart 1847 tarihinde İstanbul’un Vaniköy semtinde doğdu. Babası, Tanzimat döneminde Takvimhâne nâzırlığı yapan şair, hattat ve vak’anüvis Mehmed Şâkir Recâi Efendi’ydi. Annesi ise Timurtaş Paşa sülalesine mensup Adviye Hanım’dı. Küçük yaşlarından itibaren Arapça ve Farsça öğrenmeye başladı ve Tasviri Efkâr gazetesinde yazılar kaleme aldı. 1877’de Şura-ı Devlet üyeliğine getirildi ve Namık Kemal ile Abdülhak Hamid arasındaki yazışmalar, edebiyat alanındaki fikirlerini şekillendirmede etkili oldu. “Hayâliyyûn-Hakîkiyyûn” tartışmasının ardından realist akımın etkisi altına girerek 1896’da Servet-i Funun Mecmuası’nda Araba Sevdası adlı romanını tefrika halinde yayınladı. Bir yıl sonra kitap olarak basılan bu eser, Türk edebiyatındaki ilk gerçekçi roman olarak kabul edilir.

Recâizâde Mahmut Ekrem, Araba Sevdası romanıyla kendi düşüncelerini ve batılılaşma sürecini yansıttı. Dönemin alafranga zihniyetini eleştirmesine rağmen, kendi yaşamını ve deneyimlerini Bihruz Bey karakteri üzerinden aktardığı görülür. Çeşitli devlet görevlerinde bulunmasının yanı sıra Mektebi Mülkiye ve Mektebi Sultanide’de öğretmenlik yaptı. Hocalık yaptığı dönemde “Üstad-ı Ekrem” olarak anıldı ve Servet-i Fünun dergisinde Edebiyat-ı Cedide dönemini başlattı. Sanatın kendi başına var olduğu inancıyla eserlerini kaleme aldı.

Araba Sevdası, dönemin alafranga anlayışına bir eleştiri olarak öne çıkar. Osmanlı gençlerinin yanlış bir şekilde modernleşme kavramını içselleştirmesine tepki gösterir. Ancak eserde sadece eğlence amaçlı yazılmış bir eser olmadığı, dönemin Osmanlı toplumunun analizini içerdiği anlaşılır. Recâizâde’nin eseri, döneminin sosyal dokusunu ve modernleşme çabalarını ele alır.

Eserin geçtiği dönemde İstanbul, Osmanlı Devleti’nin başkenti ve yazılan romanların genel mekanıdır. Batılılaşmanın en yoğun yaşandığı bölgelerden biri olan Galata ve Beyoğlu, Osmanlı halkının modernleşme çabalarının odak noktalarıdır. Bu semtlerdeki terziler, esnaf ve diğer işletmeler, Batılılaşma çabalarının bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Diğer yandan, Üsküdar da Tanzimat dönemi romanlarında sıkça karşılaşılan bir mekan olarak öne çıkar. Çamlıca tepesi ise modernleşme sürecinin sembolik bir mekanı olarak ele alınır.

Jale Parla’nın belirttiği gibi, Araba Sevdası gerçek anlamda modern bir romandır. Ahmet Hamdi Tanpınar ise kitabın sembolü olarak Bihruz Bey’in elinden alınan arabasını öne çıkarır.

Recâizâde Mahmut Ekrem, eseri yazarken eğlenmek amacıyla kaleme aldığını belirtse de, Araba Sevdası sadece bir eğlence aracı değildir. Eserde dönemin Osmanlı toplumunun modernleşme çabaları ve sosyal yapılarına dair derin bir analiz sunulur.

Eserin Önemi:

“Araba Sevdası,” Tanzimat Dönemi’nde başlayan batılılaşma sürecinin eleştirildiği ve bu sürecin toplumsal etkilerinin irdelendiği önemli bir eserdir. Recâizâde Mahmut Ekrem, bu romanıyla gerçekçi anlatım tarzını benimseyerek Türk edebiyatında realizm akımının öncülerinden biri olmuştur.

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir