O, yalnızca bir asker değil, idealleri uğruna her şeyi göze alan bir fırtınaydı.
Maceraperest ve Hürriyet Kahramanı: Enver Paşa
Asıl adı İsmail Enver olan ve İstanbul Divanyolu’nda doğan Enver Paşa, kendisinin deyişi ile 1882 yılı 6 Aralık günü dünyaya gelmiştir. Kısa süren hayatına rağmen 42 yıllık ömrünü vatan ve sevdikleri uğruna hayatını feda edebilecek kadar vatanperver ve namuskâr bir kişiliğe sahip birisi olarak söylenebilir.
Küçüklüğünden beri hayali olan subay olma isteği, onun Osmanlı askeri rüştiye ve idadi okullarında yüksek başarılar kazanmasına olanak sağlamıştır. Bu mekteplerden başarılı bir öğrenci olduğu için bir nevi askeri yüksek lisans olan Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ye hak kazanmasına olanak sağlar.
Dönemin aydınları ve bazı subayları üzerinde ciddi bir etkisi olan Jön Türk fikirleri ve bu hareketin öncüsü olan Namık Kemal gibi önemli düşünürlerden ciddi bir şekilde etkilenmiştir. İlerideki hayatını bu fikirlerin değiştireceği şüphesiz açıktır.
Erkan-ı Harb yüksek mektebini ilk 10’a girerek başarısını apaçık herkese göstermiştir. İçindeki yanan vatan aşkını yazılara dökmek kifayetsiz kalır…
Anlattığı hatıratlara göre soba başında mektepteki kardeşleriyle çökmüş bir imparatorluğu nasıl canlandıracakları hakkında derin fikirlere ve harita başında saatler süren tartışmaları, ileriki hayatında çok özlediğini aktarmıştır.
Manastır şehrine kurmay yüzbaşı olarak atanan Enver, Makedon çeteciler ve Bulgar komitacılar ile dağlarda çatışmalara girmiştir. Bu çatışmalarda her zaman askerlerinden önde olur, revolver tabancasıyla komitacılara göz açtırmazdı. Anlattığı hatıratlara göre 56 fiili mücadeleye girmiştir. Bunları yaptığında sadece 24 yaşında bir binbaşı idi.
Bir gün Manastır kışlasında dinlenirken dışarıdan bir tabanca sesi duyar ve acele bir şekilde dışarı çıkar. Rus konsolosu, kendisine selam vermeyen bir Türk neferini kırbaçlayarak darp etmiştir. Gururuna yediremeyen nefer, Rus konsolosuna ateş açmıştır. Abdulhamid’in kararı ile Rus konsolosunu vuran neferi ve sırf onun yanında durduğu için suçlu neferi idama mahkûm etmiştir. Bu şerait-i ahval içinde Enver Paşa, Abdulhamid istibdadına olan düşmanlığı adeta nefrete ve isyan bayrağını yol açmasına sebep olmuştur. Zillet altında yaşamaktansa sonu ölüm olan bir mücadeleye atılacaktır.
Başında Talat Bey gibi çeşitli devlet adamlarının ve Paris’teki sürgüne gönderilmiş aydınların başını çektiği gizli bir teşkilat ile tanışır (İttihat ve Terakki). Manastır ve Selanik gibi yerlerde çalışan ittihatçıları denetlemek için saray tarafından gönderilen Hıfzı Paşa, Abdulhamid’e şu telgrafı çekecektir: “Kulunuzdan gayri herkes ittihatçıdır.” Amaçları Kanun-i Esasi’yi ihya etmek olan cemiyet, emellerine 1908 yılında başarıya ulaşır. Enver Paşa, Rumeli dağlarından Selanik’e geldiğinde onu Hürriyet Kahramanı olarak karşılayacaklardı. Artık hürriyet ve meclis ihya edilmişti, şimdi politika zamanıydı. İttihat ve Terakki fırkasının önde gelen isimlerinden olan Talat, Cemal, Enver gibi isimler dikkat çekiyorlardı.
Meclisin ve anayasanın yeniden yürürlüğe girmesinden sonra bazı irticacılar İstanbul’da medrese öğrencileri ve halkı galeyana getirme girişiminde bulundular. Sonucunda Selanik’ten gelen Hareket Ordusu, İstanbul’daki isyanı bastırarak Abdulhamid’i fiili olarak tahttan indirdiler ve yerine Mehmet Reşad Sultan’ı getirdiler. Sonra yeniden siyasete atıldılar.
1912’de İtalyanlar Trablusgarp’ı işgal etmeye kalktıklarında Osmanlı hükümeti İtalyanlar ile resmi bir savaşı göze alamamışlar ama başarılı ve Mustafa Kemal, Enver Paşa gibi subayları yerel halkın ve Senusi tarikatının desteği ile bir gerilla savaşı başlatmışlardı. Bu savaşta başarılı olamasalar da askeri tecrübe ve gerilla savaşını öğrenmeleri önem arz eder.
Balkan Savaşı’nın patlak vermesinden sonra bütün Rumeli’yi ve hatta Edirne’yi kaybettikten sonra Enver Paşa önderliğinde subaylar, Bab-ı Ali’yi yani sadaret binasına bir darbe gerçekleştirdi ve bir ittihat fedaisi olan Yakup Cemil, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’ya sırf küfür ettiği için üç el ateş etti. Enver Paşa, tıpkı Bulgar komitacılarla savaştığı günler gibi her zaman öndeydi. Bu darbeden sonra Kamil Paşa hükümetini istifa ettirdi ve yerine Mahmut Şevket Paşa hükümetini getirtti. “Hürriyet isteriz” diye gelen ittihatçılar fiili bir darbe gerçekleştirdi.
Enver Paşa, Edirne’nin kaybına dayanamadığı için hemen askeri bir operasyon düzenleyerek Edirne’yi yeniden ele geçirerek “Edirne Fatihi” unvanına sahip olmuştur.
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı sarayından Naciye Sultan ile evlenen Enver Paşa, yaşamı boyunca Naciye Sultan’ına aşık kalacak ve yazdığı şiirler ile romantik bir destan oluşturacaktı. Ayrıca bu evlilik onun askeri kaderini derinden etkileyerek 1914 yılında Harbiye Nazırı yani Genelkurmay Başkanı olacaktır. Harbiye Nazırı olduğunda yalnızca 34 yaşında idi.
Osmanlı Devleti’nin Cihan Harbi’ne girmesi onun için elzemdi. Çünkü eğer savaşa girmezssek, batılı güçler Osmanlı devletini kendi aralarında bölüştüreceklerini düşünüyordu. Bu kararını Almanya ile savaşa girerek bir gecede neredeyse kimseye sormayarak yapması ve Rusya sahillerini topa tutması ilginç bir olaydır.
Kendisi Sarıkamış Harekatı’nı başlatarak Azerbaycan’dan Türkistan’a giderek oradan da Hindistan’a inip bir Türk-İslam devleti kurma hayali ile yola çıktı. Ne yazık ki hava şartları ve Enver Paşa’nın aceleci olması Sarıkamış’ta 27 bin askerimizin şehit olmasına sebep oldu.
1918’e gelindiğinde Almanya fiili olarak teslim olduğunda Osmanlı da mecburi olarak teslim olmak zorundaydı. Her şeyin bittiğini anlayan İttihatçılar, Alman mürettebatı ile İstanbul’dan Berlin’e gitmek için bir torpidoya binerek Sivastopol’un yoluna tutuldular.
İttihatçılar Berlin’e geçip her şeyi gözden geçirip yeniden harekete geçme düşüncesinde idiler. Sivastopol’a gelindiğinde içlerinden biri kayıptı…
Enver Paşa bir kayığa binerek Türkistan’ın yolunu tuttu. Hayalindeki Türk-İslam birliğini gerçekleştirmek için Türkistan’da Kızıl Ordu ile çeşitli çarpışmalara ve daha nice mücadelelere girdi…
Bir bayram sabahı idi, askerleri ile bayramlaşırken Kızıl Ordu’nun baskın düzenleyeceği haberi geldi. Etraftan mitralyöz sesleri ve kurşunlar yağıyordu. Askerlerine emir vererek “İleri!” diye bağırdı. Beyaz atına atladı ve cepheyi yararak en öne geçti, tıpkı Rumeli’de komitacıları kovalarken, Bab-ı Ali baskınındaki gibi en öne geçti. Kılıcıyla düşman hatlarını yararken bir Rus neferi onu mitralyöz ile kurşun yağmuruna tuttu. Kalbine aldığı üç kurşun ile vatan ve İslam uğruna feda ettiği hayatını oracıkta vererek şehit oldu. Şu sözü dillerde pelesenk yaratmıştır: “Ölümü arıyordum, benden kaçıyordu…”
Şehit olduğunda bütün Orta Asya’da aileler yeni doğmuş çocuklara Enver ismini veriyordu. Kendisi adeta bir kahraman komutandan ziyade, İslam’ın yeniden dünya medeniyetine şekil vereceğinin bir habercisi idi.