Fahreddin Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın zor koşulları altında Osmanlı Devleti adına Müslümanlar olarak kutsal görülen Medine toprağını Arap ve İngiliz neferlerine karşı savunan, dünya tarihinin en iyi müdafaaları arasına girmiş bir destan yaratmıştır.
Kendisi, 1868 yılında şimdiki Bulgaristan toprağı olan Rusçuk vilayetinde dünyaya gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin 93 Harbi’nde ciddi başarısızlığı ile sonuçlanan ve Balkan topraklarını tek tek kaybeden hasta imparatorluk, Balkanlar’daki Türk halklarını Anadolu’ya çağırmıştır. Bundan nasibini alan Fahreddin Paşa, çocuk yaşta İstanbul’a yerleşmiştir.
O dönemin her genci gibi o da subay olma isteği ile yanıp tutuşan civan bir delikanlıydı. Bu hayali çerçevesinde askeri rüştiye ve idadiden başarılı bir sıralama ile mezun olan Ömer Fahreddin, daha sonrasında Erkan-ı Harbiyeyi bitirdikten sonra orduya kurmay yüzbaşı olarak atanmıştır.
Osmanlı Devleti, 1914 yılında fiili olarak Cihan Harbi’ne Almanya safında girdikten sonra Devlet-i Aliye’nin muhtelif bölgelerinde görev almıştır.
İngilizlerin Arap kabilelerini Osmanlı’ya karşı isyan bayrağı çekmesine yardımcı olmak için gönderilen Şerif Hüseyin’in Hicaz bölgesinde isyan bayrağı çekeceğini Osmanlı istihbarat yetkilileri haber aldıktan sonra Medine bölgesine isyanı bastırmak için gönderildi. 3 Haziran 1916 günü Medine çevresinde telgraf hatlarını ve demiryollarını tahrip eden Şerif Hüseyin’in şakileri resmi olarak isyanı başlatmış bulunuyordu. Fahreddin Paşa’nın daha önceden edindiği bilgiler sayesinde Arap şakilerine karşı başarılı bir direniş gösterdi. Bu olaydan sonra Fahreddin Paşa, hükümet tarafından 15 Temmuz 1916’da Hicaz Kuvve-i Seferiyesi’ne tayin edildi.
Asiler, Mekke Valisi Galip Paşa’nın tedbirsizliği ve iş bilmezliği yüzünden Mekke’ye, Taif’e ve Cidde’ye girdiler. Fahreddin Paşa’nın savunduğu Medine hariç bütün vilayetler Arap şakiler tarafından ele geçirildi. Ancak unuttukları bir şey vardı; Türk’ün sabrı bittiği yerde başlardı.
Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hattı oluşturmak için Aşar Boğazı, Bi’riderviş, Bi’riabbas ve Bi’rireha mevkilerini asilerden temizleyen Fahreddin Paşa, 29 Ağustos 1916’da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet şeridi meydana getirilmiş oldu.
Osmanlı hükümetinin Hicaz’ı kısmen boşaltma kararı alması üzerine Fahreddin Paşa, herhangi bir yağmaya karşı Medine’de Hz. Peygamber’in mezarında bulunan mukaddes emanetlerin İstanbul’a nakledilmesini teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak şartıyla teklifi hükümet tarafından kabul edildi.
Bedeviler, Şerif Hüseyin ve İngilizlerin safına geçince Medine’yi Suriye’ye bağlayan demiryolunun korunması güçleşti. Meşhur İngiliz casusu Lawrence, demiryolu boyunca dolaşarak rayları dinamitle parçalattı. Artık yavaş yavaş Fahreddin Paşa’nın destanını yaratıyordu.
Arap şakilerinin ve düşman safına geçmiş bedevilerin ağır ihaneti sonucunda yalnız kalan bozkurt, Medine’yi kanının son damlasına kadar savunacağını, Peygamber’in kabrini ve bu kutsal toprağa İngilizlerin adım atamayacağını namusu ve mukaddesatları üzerine and içmişti.
Osmanlı Devleti fiili olarak İtilaf Devletleri’nin imzalattırdığı Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre çökmüştü. Antlaşmanın 7. ve 24. maddeleri resmen Osmanlı’nın ölüm fermanını içeriyordu. Osmanlı askerleri terhis edilecek ve İtilaf Devletleri istedikleri yerleri işgal edebileceklerdi. Osmanlı padişahı Sultan Reşad, askerlere teslim olmalarını ve garnizonları İngilizlere bırakmalarını emretti.
Direniş destanı yazan Fahreddin Paşa bu kararı reddederek askeri hayatını ve bütün ailesinin geleceğini göz ardı ederek resmen İngilizlere ve devletine isyan bayrağı açtı. Ülküsü Peygamber’in toprağı olan Medine’yi Haçlılara teslim etmeyeceğine and içerek 72 gün boyunca kutsal şehri müdafaa etti.
Açlıktan ve hastalıktan kırılan Türk neferlerine bir çözüm önerisi olarak çekirge yemeyi önererek Türk’ün sabrının bittiğinde yeniden başlar şiarı ile ülküsüne sadık kalmıştır. Ferman gelmişti; Padişah Mehmet Reşad, Fahreddin Paşa’yı emirlere uymaması yüzünden ordudan ihraç etmişti. Bozkurt yalnızdı.
Kendi taifesi altındaki subaylar onu karargahından zorla derdest ederek İngilizlere teslim etmiştir. Bu olay sonucunda İngilizler onu Malta’ya sürerek Kurtuluş Savaşı’nda Türk ordusuna destek sağlayamayacağı bir duruma sokmuştur. Eğer Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da olsaydı yapacağı icraatların ve müdafaaların hayalini düşünemiyoruz.
Cumhuriyet kurulduktan sonra Anadolu’ya gelen Fahreddin Paşa, ileriki hayatında Kabil’de büyükelçi olarak görevini sürdürmüştür. Emekli olduktan sonra vatanına gelen Fahreddin Paşa, 1948 yılında Eskişehir’deki bir trende yolculuk ederken kalp krizinden dolayı vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi. Onun hayatı gelecekteki Türk gençliğine örnek teşkil edeceği şüphesizdir.