Talat Paşa, her İttihatçı gibi son derece ülküsüne sadık, namuskar ve onurlu bir yaşam sürmüş, Osmanlı Devleti’nin son dönem sadrazamlarından biri olarak öne çıkmıştır. Aynı zamanda çeşitli bakanlıklarda görev almış, İttihatçıların akıl hocası olarak kabul edilmiştir. Asıl ismi Mehmet Talat olan Talat Paşa, 1 Eylül 1874 günü Edirne’nin Kırcaali kasabasında doğmuştur. Orta sınıf bir ailenin çocuğu olan Talat Paşa, ilk eğitimini Vize’de aldıktan sonra askeri rüştiyeyi başarılı bir öğrenci olarak bitirdi. Babasının erken ölümü nedeniyle sorumlulukları artan ve aynı zamanda ekonomik buhran yaşayan Talat Paşa, ailesine bakmak zorunda kaldı. Eğitim hayatını ekonomik zorluklar yüzünden bırakan Talat Paşa, 1898 yılında Selanik’te posta memuru olarak işe başladı. Kısa sürede Fransızca ve Rumca öğrenerek posta müdürlüğüne kadar yükseldi.

Jön Türk Hareketine Katılım

Jön Türk hareketi ve fikriyatı onu derinden etkilemişe benziyordu. Arkadaşları ile muhalif bir cemiyete katılarak teşkilatlanmaya başladılar. 1896 yılında üç arkadaşı ile birlikte tutuklanan Talat Bey, Edirne’de üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1,5 yıl kadar hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı, ancak Edirne’de kalmasına izin verilmeyerek Selanik’e sürgün edildi.

Selanik Yılları

Selanik, kozmopolit bir şehir olduğundan her çeşit düşüncede insanın bulunduğu bir yerdi. Aynı zamanda yurtdışından gelen gazetelerin yurdun çeşitli bölgelerine buradan dağıtılması, Selanik’i jeopolitik olarak önemli kılıyordu. Talat Bey, burada arkadaşları İsmail Canbolat ve Mithat Şükrü Bey ile Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Daha sonra Paris’teki Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşerek cemiyetin katibi olarak görevlendirildi.

Abdülhamid istibdadının en önemli örneklerinden biri olan jurnalcilik sistemi, şu şekilde işliyordu: Bir vatandaş, gördüğü, bildiği veya hiç görmediği, kafasından uydurduğu şeyleri Abdülhamid’in hafiyelerine teslim eder ve verdiği istihbarat sayesinde para alırdı. Bu jurnalcilik sistemi, Talat Paşa’nın hayatını etkilemiştir. Sarayın aldığı bir istihbarat neticesinde memurluktan azledilmiştir. Bu sayede cemiyetine dört kolla sarılmış, Abdülhamid idaresini yıkmak olan ülküsüne daha çok bağlanmıştır.

Talat Paşa’nın birçok önemli kişiyi cemiyete davet ettiği ve onları yemin ettirerek cemiyete soktuğu kişiler arasında Enver Paşa gibi önemli isimler vardı. 1908 ihtilalinin sonunda meşrutiyet ilan edilmiş, Abdülhamid’in yetkileri kısıtlanmış ve meclis açılmıştı. Talat Bey, milletvekili adayı olmuş ve seçimden sonra meclise girmeyi başarmıştır.

Bakanlıkları

1909 ve 1911 yılları arasında Dahiliye Nazırı olarak görev almıştır. Bugünün tabiri ile İçişleri Bakanlığı’dır. 1912 yılında Sait Halim Paşa sadaretinde Posta ve Telgraf Bakanı olmuştur.

Enver, Cemal, Talat

Babıali Baskını’ndan sonra İttihatçılar tarafından sadrazamlığa getirilen Mahmut Şevket Paşa’nın muhalif gruplar tarafından öldürülmesi sonucu İttihatçılar, hükümet üzerindeki baskısını arttırmış ve bakanlıklara kendi kadrolarını getirmeye başlamışlardı. Üç Paşalar iktidarını kurarak Osmanlı Devleti’nin son dönemine damga vurmuştu.

Tehcir Kararı

Osmanlı Dahiliye Nazırı olarak Ermeni komitacıların Türk köylerini basması ve Ermenilerin Ruslara istihbarat sağlaması sebebiyle Talat Bey, tehcir kararını uygulamaya sokarak halen tartışmaya açık bir kararın başmimarı olmuştur.

Sadrazamlık

3 Şubat 1917’de Osmanlı Devleti’nin son döneminde sadrazam olarak atanan Talat Paşa, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği zorluklarla mücadele etti. Savaşın kaybedilmesi üzerine 1918’de görevinden istifa etti ve diğer İttihatçı liderlerle birlikte ülkeyi terk ederek Berlin’e gitti.

Milli Mücadele Yıllarında Tam Destek

Kendisi vatanını terk etmiş olsa da İstanbul’da Milli Mücadele’ye destek amaçlı Karakol Cemiyeti’ni kurdurmuş, Mustafa Kemal Paşa’ya mektuplar yazarak ona tam destek verdiğini bildirmiştir.

Suikast ve Şehit Edilişi

Ermeni komitacılar, tehcir kararını uygulayan kişileri bir infaz listesi yaparak tek tek şehit ediyordu. Berlin’de bulunan Talat Bey, Ermeni asıllı bir terörist olan Soğomon Tahliyen tarafından sokak ortasında revolver bir tabancayla başından vurularak şehit edildi. Yakalanan terörist, iki gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Annesine yazdığı mektupta:” Anacığım ben ecelimle ölmem, sıcak yataklarda ölmek bizim gibi adamlara günahtır “der. Mithat Cemal Kuntay’ın şu şiiri akla gelir ;

“Talat Tabutu Önünde”

Alnındaki ter, bir vatanın döktüğü terken,
Nabzındaki kan belki de bir nesle yeterken,
En sonra, şu torba kemik sen misin? Anlat!
Biz dipdiri verdik seni bir devlete Talat!
Takriben adamlık sana yetmezdi, tamamdın,
Sen kitle adam, millet adam, bayrak adamdın.
En sevdiğin insan senin, çıplak olandı;
Şanlar, senin ölçünle palavraydı, yalandı.
İnsanların insanlara verdikleri şanlar,
Göğsünde kalır, kalbine girmezdi nişanlar.
Asla derileşmezdi vezir esvabı sende,
Sen zorla büyüktün, ne kadar istemesen de…
En sonra eğildinse de kurşunla eğildin,
Altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin.
Neymiş sana heykel? Ne demekmiş sana türbe?
Arkanda kalan tertemiz ismin yetişir be!

 

 

 

 

 

Sevgili şairimiz Attila İlhan, ‘Kim Kaldı’ şiirini onlara adamıştı:

“Laternalar sustu

sürahiler tenha

tek kibrit çakılmıyor

kim kaldı ittihat ve terakki’den

o jöntürkler ki – ‘hariçten evrak-ı muzırra celbederlerdi’

o fedailer ki barut öksürürler

sakal tıraşları mavi

kırmızı bıyıkları biber”

Türk gençliği, Talat Bey gibi önemli şahsiyetlerin ve devlet adamlarının fedakarlığını, ferasetini, cesaretini ve bir İttihatçı şiarı olan asla ve asla kul hakkına göz yummamayı, namuskarlığı, rüşvet almamayı, vatanperverliği ve daha nice karakteristik ve toplumsal ahlak açısından örnek almamız gereken şeyleri unutmayacaktır.

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir